DUYGUSAL YORGUNLUK

 DUYGUSAL YORGUNLUK

Bu sabah kıymetli bir arkadaşım aradı. Sesini duymak beni çok memnun etti. Adeta bir terapi gibiydi. Ne çok şey konuştuk. Kah güldük, kah kızdık, kah özlem duyduk. Bir ara:

  • Havva! Camdaki kız dizisini izliyor musun dedi.
  • Hayır dedim.

O kadar ilginç bir şey söyledi ki bu yazımın konusu oldu.

  • Bu dizi bana, annemi hatırlattı. Çocukken annesi ile travma yaşayanlar bu diziyi izlememeli. Çünkü acayip bunalıyorsun. Çocukluğuna dönüyorsun, dedi.

Ben Di’li geçmiş zamanların geçmişte kalmasını istiyorum. Miş’li geçmiş zamanlarında geçmişte, kalmasını dileyenlerdenim. Olanlar oldu ve bitti. Yani yaşandı ve bitti.

Bir de hiç izi silinmeyecek yaşanmışlıklar var ki, o işte çok acı.

Ben “camdaki kız” ve türevlerini izlemiyorum. Malum trend depresif diziler. Sadece Melisa Sözen hayranı olduğum için ona ait bölümleri malum dizide izledim.

Bu diziler birer duygusal travma bence. Evlerde kendi krallıklarımızın başına geçip, istediğimiz ve “ah keşke dediğimiz” anları yaratmak artık, kendi elimizde.  Duygu ve düşüncelerimizi beslemek yerine, hırpalamak, zedelemek bu dönemde terk etmemiz gereken anlardır.

Zamanında sindiremediğimiz yaşanmışlıkları, tekrar tekrar yüzümüze çarpmak bir travmadır.

Bu tarz dizileri izlemek için bence, İzleyici kitlesi olarak sadece uzman doktorlar diye bir logo ve bir saat belirlemek lazım.

Karantina günlerinde takâmülümüz senaristlerin ve TV sahiplerinin duygularımızı karartması olmamalı.

Önceden yaşanmışlıklara karşı ağırlaştırılmış müebbet hissiyatı, neden yaratırsınız?

Melike Şahin ” Arıyorum cebimde masalımın mutlu sonunu” sözlerinden hareketle, senaryoyu yazan biz insanlar olunca, sonu mutlu ya da depresif bitiriveren de yine biz insanlar oluyoruz maalesef.

Mistik bir gücümün olmasını çok isterdim. Yaşama dair tüm kötülükleri engellemek için.

Sayın senaristler “duygusal yorgunluk” diye bir şey var. Yani görüntün ne kadar iyi olursa olsun düşüncelerin, hissettiklerin, iç sesin yüzünden depresyonda olabilirsin. Sayenizde de bu depresyon çok sık yaşanır oldu.

Nedir bu hissettirdikleriniz?

Nedir bu görüntüleriniz?

Oysa bugünler sabırsızlıkla dışarıyı, özgürlüğü özlediğimiz günler.  Daha sağduyulu olmanız gerekmiyor mu? Bugünler, sıkıntıdan çok heyecanla özgürlüğü beklediğimiz günler olmalı.

Frida Kahlo “Bazen olmuyor. Hatta o kadar güzel olmuyor ki, ancak bu kadar güzel olmayabilir diyorsun” Bu sözleri, bu yarı karanlık günleri kapkaranlık yapanlara armağan ediyorum.

İstemeden teslim olmuş, teslim edilmiş, kaybolmuş ve terkedilmiş hayatlara dokunan her eli tebrik ederim. Ama bizim huzur, güven ve gelecek inancına ihtiyacımız var.

Yıpranmış yüreklerin tamiri doktorun tedavisindedir. Bu bir sihirli değnek değil ki izleyince, izlettirince insanlar iyileşsin.

Bir doktor yaşadıklarını, dinlediklerini, tedavilerini kitaplaştırabilir mi? İzin aldıktan sonra neden olmasın.

Ama bu aralar insanlığa iyi gelen, insanlığı iyileştiren merhem niteliğinde sözlere ve görüntülere ihtiyacımız var. Bu aralar işe yaramak işte budur.

Doktor sırdaştır. Sır tutandır. Sır tuttukları için insanlar her şeyini doktora anlatır. Öyle ki mahremiyetini bile. Hangi hakla doktor odasında konuşulanlar senaryolaştırılır. Bende bunu anlamıyorum. Bu Hipokrat yeminine ters düşmez mi? Sadece soruyorum! Bence bu kutsal görev hata kabul etmez.

Belki uzmanlar faydalanıyordur ama ya izleyici? Ya her gün travma üzerine travma yaşayanlar?

Kanadı kırık kuşlara uçmayı öğretmek doktorun ve işin uzmanının görevidir. Biz izleyerek kırık olan ya da ağrıyan yerlerimizi tekrar hatırlıyoruz sadece. Kim karlı? İzleyen mi? Senaryolaştıran mı? Yazan mı? Hasta mı? TV sahipleri mi? Oyuncular mı? Kim???

Havva LAKUTOĞLU

Benzer Yazılar

Leave a Reply

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir